Ebû Mâdî şiirinin ilk dörtlüğünde şöyle der:

Ebû Mâdî şiirinin ilk dörtlüğünde şöyle der:[1]

Geldim, nereden bilmiyorum, fakat geldim,

Önümde bir yol gördüm ve yürüdüm,

İstesem de istemesem de devam edeceğim yürümeye,

Nasıl geldim, yolumu nasıl gördüm?

Bilmiyorum!

 

جِئتُ، لا أعْلمُ من أين، ولكنّي أتيْتُ
ولقد أبصرتُ قُدّامي طريقاً فمشيْتُ
وسأبْقَى سائراً إن شِئتُ هذا أم أبيْتُ
كَيْـفَ جئتُ؟ كَيْفَ أَبْصَرْتُ طريقي

لَسْتُ أدْرِي!

 

Dr. Rebî‘ onun bu dörtlüğüne şöyle karşılık verir:[2]

Dünyama geldim, ve kesin olarak biliyorum nasıl geldiğimi,

Ayetlerin rehberliğinden anladığım bir iş için geldim,

Önümde bir rehber gördüm ve uydum,

Keşke bilseydim nasıl saptı insanlar bu rehberden,

Keşke bilseydim!

 

جئتُ دُنْيايَ وأدْري، عن يَقينٍ كيف جئْتُ
جئتُ دنيايَ لأمرٍٍ من هُدَى الآيِِ جَلَوْتُ
ُولقد أبصرتُ قُدّامي دليلاً
فاهْتَدَيْتُ
ُلَيْتَ شِعْرِي كَـيْـفَ ضـَلَّ القـومُ عـنـه!

لَيْتَ شِعْرِي!

 

 

Ebû Mâdî ikinci dörtlükte şöyle der:[3]

Bu varlık aleminde yeni miyim eski mi?

Özgür müyüm yoksa bağlarda esir mi?

Kendim mi yönlendiriyorum hayatımı yoksa yönlendirilen miyim?

Bilmek istiyorum, fakat…

Bilmiyorum.

 

أجَدِيدٌ أمْ قَدِيمٌ أنا في هَذَا الْوُجُودْ
هَلْ أنا حُرٌّ طَلِيقٌ أمْ أَسِيرٌ في قُيُودْ
هَلْ أنا قَائِدُ نَفْسِي في حَيَاتِي أمْ مَقُودْ
أَتَمَنَّى أَنّني أَدْرِي وَلَكْنْ....

لَسْتُ أدْرِي!

 

Dr. Rebî‘ onun bu dörtlüğüne şöyle karşılık verir:[4]

Bilinmeyen bir sır değildir bu varlığın durumu,

Allah’a götüren birer harikadır evrendeki her şey

Yaratılışa tanıktır karadaki ve denizdeki varlıklar,

Keşke bilseydim nasıl saptı insanlar bu rehberden,

Keşke bilseydim!

 

لَيْسَ سرّاً ذَا خَفَاءٍ أمرُ ذيّاك الوُجُودْ
كلُّ مَا في الكَوْنِ إبْدَاعٌ إلى الله يَقُودْ
كائناتُ البَرّ والبَحْرِ على الخَلْقِ شُهُودْ
لَيْتَ شٍعْرِي كَيْفَ ضَلَّ القَوْمُ رُشْدًا!

لَيْتَ شِعْرِي!

 

Ebû Mâdî şiirinin beşinci dörtlüğünde şöyle der:[5]

Acaba bu şeklimle bir insan olmadan önce

Bir yokluk ve hayal miydim yoksa bir şey mi?

Var mı bu bilmecenin bir cevabı, yoksa kalacak mı sonsuza dek? Bilmiyorum,

Ve niçin bilmiyorum?

Bilmiyorum!

 

أ تُرَانِي قَبْلَمَا أَصْبَحْتُ إنساناً سَوِيَّا
كنتُ مَحْواً أو مُحالاً أمْ تُراني كنتُ شيَّا
أ لِهَذا اللُّغْزِ حَلٌّ؟ أمْ سَيَبْقَى أَبَدِيَّا
لَسْتُ أَدْرِي... وَ لِمَاذا لَسْتُ أَدْرِي؟...

لَسْتُ أدْرِي!

 

Dr. Rebî‘ onun bu dörtlüğüne şöyle karşılık verir:[6]

“Ol” dedi rabbim ve oldum, sonra da bugün canlı oldum,

Elimdedir gemimin dümeni, nasıl istersem,

Özgürüm seçimimde, ister asi ister razı olayım,

Apaçık gerçekten saptılar, nasıl saptılar?

Keşke bilseydim!

 

قَالَ رَبّي: كُنْ فَكُنْتُ ثمّ صِرْتُ اليَوْمَ حَيَّا
وقُوَايَ مُشْرَعَاتٌٍ كَيْفَ شِئْتُ في يَدَيَّا
دُمتُ حُرًّا في اخْتِيَاري إنْ
عَصِيّاً أوْ رَضِيَّا
عن جَلِيِّ الأَمْرِ ضَلُّوا! كَيْفَ ضَلُّوا!

لَيْتَ شِعْرِي!

 

 

Ebû Mâdî şiirinin altıncı dörtlüğünde şöyle der:[7]

Sordum bir gün denize: “Ey deniz, ben senden miyim?

Doğru mu bazılarının hakkımızda söyledikleri?

Yoksa yalan, düzmece ve iftira mı dedikleri?”

Dalgaları bana güldü ve dedi ki:

Bilmiyorum!

 

قد سَألْتُ البَحْرَ يَوْماً هل أنا يا بَحْرُ مِنْكَا؟
أ صَحِيحٌ ما رَوَاهُ بَعْضُهُم عنّي و عَنْكَا؟
أم تُرَى ما زَعَمُوا زُوراً و بُهْتَاناً و إفكَا؟
ضَحِكَتْ أَمْوَاجُه منّي و قَالَتْ:

لَسْتُ أدْرِي!

 

 

Dr. Rebî‘ onun bu dörtlüğüne şöyle karşılık verir:[8]

Bir gün sordum denize: İnsanlara cevap vereyim mi senin hakkında?

Cevap verdi deniz: Haydi, iftira sözlerden bıktım artık,

Sen de benim gibi Rabbimin yaratığısın, ve doğruluk fışkırıyor senden,

Keşke bilebilseydim, hak olduğu halde ne çabuk unuttular bunu,

Keşke bilebilseydim!

 

قد سَألْتُ البَحْرَ يَوْمًا: أ أُجيبُ النّاسَ عَنْكَا؟
فأجَابَ البَحْرُ هَيَّا، قد سَئِمْتُ القَوْلَ إفْكَا
أنتَ مِثْلِي، خَلْقُ رَبّي و يَفِيضُ الصِّدْقُ مِنْكَا
لَيْتَ شِعْرِي كَمْ نَسَوْهُ وَهْوَ حَقٌّ؟!

لَيْتَ شِعْرِي!

 

Ebû Mâdî şiirinin yedinci dörtlüğünde şöyle der:[9]

Ey deniz, biliyor musun üstünden kaç bin yıl geçtiğini?

Hatırlar mı sahiller, önünde diz çöktüğünü?

Biliyor mu nehirler senden doğup sana döndüklerini?

Ne dedi köpürdüğünde dalgalar?

Bilmiyorum!

 

أيّها البَحْرُ أَتَدْرِي كَمْ مَضَتْ ألْفٌ عَلَيْكَا
و هل الشَّاطِئُ يَدْرِي أنّه جَاثٍٍ لَدَيْكَا
وهل الأنهارُ تَدْرِي أنّها مِنْكَ إلَيْكَا
ما الّذي الأَمْوَاجُ قالَتْ حِينَ ثَارَتْ؟

لَسْتُ أدْرِي!

 

Dr. Rebî‘ onun bu dörtlüğüne şöyle karşılık verir:[10]

Ey deniz, yeter artık senin hakkında söyledikleri yalanlar,

İşte sahil, biliyor senin önünde diz çöktüğünü,

İşte nehirler, sana akıtıyor onları Allah’ın gücü

Sanıyorum şöyle dedi dalgalar köpürdüğünde:

Keşke bilebilseydim!

 

أيّها البَحْرُ كَفَانَا قَوْلُهُم زُورًا عَلَيْكَا
هَا هو الشَّاطِئُ يَدْرِي أنّه جَاثٍٍ عَلَيْكَا
هَا هي الأنهارُ أَجْرَتْهَا يَدُ الله إلَيْكَا
أحسب الأمواج قالت حين ثارت

لَيْتَ شِعْرِي!

 

 

Ebû Mâdî şiirinin on ikinci dörtlüğünde şöyle der:[11]

Leyla gibi kaç genç kız; Mecnun gibi kaç delikanlı

Kıyında geçirdiler nice saatleri, Leyla şikayet edip Mecnun açıklayarak,

Dinler, her ne konuşsa Mecnun, Leyla söylediğinde o kendinden geçer,

Yoksa dalgaların sesi bir sır mıdır kaybettikleri?

Bilmiyorum!

 

كَمْ فَتَاةٍ مِثْلِ لَيْلَى وَفتًى كَابْنِ الْمُلَوَّحْ
أنْفَقَا السّاعَاتِ في الشّاطئ تَشْكو وَهو يَشْرَحْ
كُلَّمَا حَدَّثَ أَصْغَتْ وإذا قَالَتْ تَرَنَّحْ
أ خَفيفُ الْمَوْج سِرٌ ضَيَّعَاه؟

لَسْتُ أدْرِي!

 

 

Dr. Rebî‘ onun bu dörtlüğüne şöyle karşılık verir:[12]

Leyla gibi kaç genç kız ve Mecnun gibi kaç delikanlı

Dalgaları dinlediler şafakta, dalga ibadet edip Allah’ı yüceltirken,

Coştu iman her ikisinin yüreğinde ve açıkladı,

Dalgaların da duası vardır, bilmiyor musun?

Keşke bilebilseydim!

 

كَمْ فَتَاةٍ مِثْلِ لَيْلَى وفَتًى كَابْنِ الْمُلَوَّحْ
أَنْصَتَا للمَوْج فَجْراً عِنْدَمَا صَلَّى وَسَبَّحْ
زَغْرَدَ الإيمَانُ في قَلْبَيْهِمَا حُبًّا وأَفْصَحْ
إنّ للمَوْج دُعَاءً، أَوَ تَدْرِي؟!

لَيْتَ شِعْرِي!

 

 

 

 

Ebû Mâdî şiirinin on dördüncü dörtlüğünde şöyle der:[13]

Ey zorba deniz, sende de benim gibi sedefler ve kum var,

Sen gölgesizsin, benimse yeryüzünde gölgem var,

Sen akılsızsın ey deniz, benimse aklım var,

Buna rağmen niçin ben faniyim, sen bakisin?

Bilmiyorum!

 

فيكَ مثْلي أيّها الجبّارُ أَصْدَافٌ ورَمْلُ
إنّمَا أنتَ بِلاَ ظِلٍٍّ وَلِي في الأَرْضِِ ظِلُّ
إنّمَا أنتَ بِلاَ عَقْلٍٍ وَلِي، يا بحرُ، عَقْلُ
فماذا يا تُرَى أَمْضِي و تَبْقَى؟

لَسْتُ أدْرِي!

 

 

Dr. Rebî onun bu dörtlüğüne şöyle karşılık verir:[14]

Allah seni de benim gibi yarattı, içinde sedefler ve kumlar var,

Allah beni sudan ve çamurdan yarattı, kökümüz bu.

Sonra akıl ile şereflendirildim, ruhun üflemesiyle yücelirim,

Allah’ın akıl ile ödüllendirdiği kimse nasıl unutur?

Keşke bilebilseydim!

 

قد بَرَاكَ اللهُ مِثْلِي، فِيكَ أَصْدَافٌ ورَمْلُ
وبَرَانِي اللهُ من مَاءٍ وطينٍ، ذَاكَ أَصْلُ
ثم كُرِّمتُ بعَقْلٍ وبنَفْخ الرُّوح أَعْلُو
مَنْ حَبَاهُ اللهُ عَقْلاً كَيْفَ يَنْسَى؟

لَيْتَ شِعْرِي!

 

 

Ebû Mâdî şiirinin on altıncı dörtlüğünde şöyle der:[15]

Ey deniz, bilsen ne acayip sırlar var içimde,

İndi bu sırların üstüne bir perde, o perde benim,

Bunun için daha da uzaklaşıyorum her yaklaştığımda,

Ve her bilecek zannettiğimde kendimi...

Bilmiyorum!

 

إنّ في صَدْريَ يا بَحْرُ لأسْرَاراً عِجَابَا
نَزَلَ السِّتْرُ عليها وأنا كُنْتُ الحِجَابَا
ولذا أزْدَادُ بُعْداً كُلَّمَا ازْدَدْتُ اقْتِرَابَا
و أَرَانِي كُلَّمَا أَوْشَكْتُ أَدْرِي

لَسْتُ أدْرِي!

 

 

Dr. Rebî‘ onun bu dörtlüğüne şöyle karşılık verir:[16]

Yüreğimde, ey deniz, ilginç ışıklar var,

İman parıltıları ışıldar onlardan, ben ferahken,

Bunun için artar sevgim, daha fazla yaklaştıkça,

Keşke bilebilseydim, insanları da kendim gibi görebilecek miyim?

Keşke bilebilseydim!

 

إنّ في صَدْرِيَ يا بَحْرُ لأَنْوَاراً عِجَابَا
أَشْرَقَ الإيمَانُ منها وَأنَا كُنْتُ الرِّحَابَا
وَلِذَا أزدَادُ حُبًّا كُلَّمَا ازْدَدْتُ اقْتِرَابَا
لَيْتَ شِعْرِي! هَلْ أَرَى الأَقْوَامَ مِثْلِي!

لَيْتَ شِعْرِي!

 

Ebû Mâdî şiirinin yetmişinci dörtlüğünde şöyle der:

Bir şey hatırlamıyorum geçmiş hayatımdan

Bilmiyorum bir şey gelecek yaşantımdan

Bir özüm var, ancak bilgim yok mahiyetinden

Ne zaman bilir özüm aslını özümün?

Bilmiyorum!

 

أنا لا أَذْكُرُ شَيْئاً منْ حَيَاتي المَاضٍيَهْ
أنا لا أَعْرِفُ شَيْئاً منْ حَيَاتي الآتيَهْ
لـيَ ذَاتٌ غَيْرَ أَنِّي لَسْتُ أَدْرِي مَا هِيَهْ
فَمَتَى تَعْرِفُ ذَاتِي كُنْهَ ذَاتِي؟

لَسْتُ أدْرِي!

 

Dr. Rebî‘ onun bu dörtlüğüne şöyle karşılık verir:[17]

Hiçbir şeyi göz ardı etmiyorum geçmiş hayatımdan,

Hiçbir şeyi inkar etmiyorum gelecek hayatımdan,

Bir özüm var, ruhumdur o benim, ve sonsuzdur o,

Sonsuzluk yurdudur ölümden sonraki yerim,

Ben biliyorum!

 

أنا لا أُغْفِلُ شَيْـئًا من حَيَاتِي المَاضِيَهْ
أنا لا أُنْكِرُ شَيْئـًا من حَيَاتِي الآتِيَهْ
لِـيَ ذاتٌ هِيَ رُوحي وَهْىَ دَوْمـًا بَاقِيَهْ
و مَقَـرِّي بَعْدَ مَـوْتٍ دَارُ خُـلْدٍ


أنَا أَدْري!

 

 

Aslında Ebû Mâdî’nin et-Talâsım’daki şaşkınlık ve psikolojik sıkıntısı, içinde yaşadığı Amerikan toplumunun şaşkınlık ve sıkıntısının bir yansımasından başka bir şey değildir. Çünkü Ebû Mâdî uzun süren gurbet hayatını XX. yüzyılın ilk yarısında Amerika’da yaşamıştır ve o dönemde Amerika dünyanın her yanından her ırktan insanların iş bulup para kazanmak için geldikleri bir kıtadır. Bu insanların tek ortak amacı ise servet elde etmektir. Bu nedenle de ruhi değerler yok olmuş, dinin sesi kesilmiş, onun yerine ekonominin sesi yükselmiştir. Bu yeni toplumda bütün amaçları para kazanmak olan insanların felsefesi de değişmiş, ölen eski değerlerin yerini ırkların sayısınca yeni değerler almış, değerler çokluğu da birbirinden farklı değerlere sahip fertlerden oluşan toplumun bütün kesimlerinde şaşkınlık ve psikolojik sıkıntının hakim olmasına neden olmuştur. Bu sıkıntıyı da ancak düşünürler ve şairler dile getirebilir. İliyyâ Ebû Mâdî gibi hala doğu maneviyatının izlerini taşıyıp doğu maneviyatından batı maddeciliğine geçiş dönemini temsil edenler de varlığı şaşırtıcı ve anlaşılmaz bir bilmece olarak algılamışlardır. Oysa Fekku’t-talâsim’in şairinde bu duygular yoktur, O, Müslüman bir toplumda yaşamış ve Ebû Mâdî’nin karşılaştığı şartlarla karşılaşmamıştır, bu nedenle de geleneksel inancını korumuştur. Bu nedenle birincisi toplumunun değerlerinin sarsılışını ve toplumun şaşkınlığını, ikincisi ise toplumunun değerlerinin kök salıp toplumun bu değerlere bağlı kalışını temsil eder.

Çeşitli şiirleri incelendiğinde hedonizm, optimizm, Epikürizm, Stoisizm gibi düşüncelere sahip olan Ebû Mâdî’nin agnostisizm düşüncesini ifade eden et-Talâsim “Bilmeceler” adlı şiirine Dr. Rebî‘ tarafından nazire olarak kaleme alınan Fekku’t-talâsim “Bilmecelerin Çözümü” başlıklı şiirinin Arapça metin[18] ve Türkçe çevirisini sunmakla yazımızı sona erdireceğiz.

 

Click here to continue

 



[1] Dîvânu İliyyâ Ebû Mâdî, derleyen Sâmî ed-Dehhân, takdim: Cibran Halil Cibran, Beyrut, tsz., s. 191. Ebû Mâdî’nin bu kasidesinin tamamının çevirisi için bkz. Kenan Demirayak, “Amerika’daki Göçmen Arap Edebiyatı ve İliyya Ebû Mâdî’nin Bilmeceler Şiiri”, Yedi İklim, C. 10, S. 70, Ocak 1996, s. 50-59; Musa Yıldız, “İliyyâ Ebû Mâdî’nin et-Talâsım Şiirine Eleştirel Bir Bakış”, Ekev Akademi Dergisi, C. 2, S. 3, Kasım 2000, s. 110-119.

[2] Fekku’t-talâsim, Kahire, 1997, s. 59.

[3] Dîvânu İliyyâ Ebû Mâdî, s. 191.

[4] Fekku’t-talâsim, s. 59.

[5] Dîvânu İliyyâ Ebû Mâdî, s. 192.

[6] Fekku’t-talâsim, s. 60.

[7] Dîvânu İliyyâ Ebû Mâdî, s. 193.

[8] Fekku’t-talâsim, s. 60.

[9] Dîvânu İliyyâ Ebû Mâdî, s. 193.

[10] Fekku’t-talâsim, s. 61.

[11] Dîvânu İliyyâ Ebû Mâdî, s. 194.

[12] Fekku’t-talâsim, s. 63.

[13] Dîvânu İliyyâ Ebû Mâdî, s. 195

[14] Fekku’t-talâsim, s. 62.

[15] Dîvânu İliyyâ Ebû Mâdî, s. 196.

[16] Fekku’t-talâsim, s. 70.

[17] Fekku’t-talâsim, s. 79.

[18] Şiirin Arapça metni için bkz. Fekku’t-talâsim, s. 59-79. Dr. Rebî‘ 62 dörtlükten oluşan bu muarazayı kaleme alırken Ebû Mâdî’nin Dr. Semîr Serhân ve Dr. Muhammed el-‘Anânî tarafından derlenerek Mektebetu’l-usra yayınları arasında çıkan Ecmelu mâ ketebehû şâiru’t-talâsım İliyyâ Ebû Mâdî (Kahire, 1996) adlı divanında yer alan 62 dörtlüğü esas almıştır.

Click here to continue